e-okul

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Büyükada Belediyesi

Bu perişan rıhtımlarda olsa olsa, yeldirmeli ihtiyar bir hanım, sarsık bir sandalyada oturarak denize bakar bakar, eski günleri, kaybettiklerini düşünerek içini çeker.
Bazen eli bastonlu, sakallı bir ihtiyar balık tutmağa çalışır. Çoğu zaman rıhtımlar boştur.
Ne yazın neşesi, ne Boğaz'ın güzelliği ve ne de deniz mevsimi bu köyün halkını neşelendirir. Ama bayram günlerinde harap pencerelerden veya balkonlardan bir bayrak sallandırırlar. Diğer köylerde, en kapalısı, askılı bir elbise ile göğsü bağrı açık veya mayo ile gezen, rıhtımlarda neşe çığlıkları atan, yakınlardan geçen vapurlara el sallayan genç kızların kaynaşdığı köylerdeki yalılarda bir tek bayrak göremezsiniz.
Bayramlar, onlar için eskimiş ve mazi olmuşlardır. Onlar yeni bir yaşantının insanları olmuşlardır. Şişli'de kışlıkları, Boğaz'da, ya da daha uzak, Kuşadası, Antalya, Marmaris gibi yerlerde, ancak bir ay kadar kaldıkları mevsimlik konutları vardır. Bunlara, kışın bakılması için bekçi parası verirler.
Bunların Amerika'da veya İsviçre'de kızları, oğulları var-drr. Her zaman için söylenirler:
Ne yaparsın, burası yaşanacak memleket değil ki? Oku, bunca yıl dirsek çürüt, kafa patlat eline bir şey geçmez.
Analardan, babalardan, Avrupa memleketlerine, arada bir uçan vardır. Orada gördüklerini ballandırarak anlatırlar. Medeniyet varmış, herkes çalışıyormuş.
Bu insanlar hiçbir zaman bir memleketi memleket yapanların orada oturanlar olduğunu düşünmezler. Orada bir medeniyet varsa, bir güzellik varsa, bir rahatlık varsa, bunu orada yaşıyan insanların sağladığını düşünmezler. Hazıra konmak, başkalarının emeğini sömürerek yaşamak isterler.
Bu insanlar düşünemezler ki, memleketi memleket yapan insanlardır. Yağmurları yağdıranın ormanlar, yeşillikle-
ri verenin sular olduğunu akıllarına bile getirmezler. Onlar bu memlekette okur, palazlanır, vatanlarını beğenmez, kaçıp gider, burada kazandıklarını başka bir memlekette yerler.
Rahatlığı, bolluğu, lezzeti, varlığı, herşeyi Devletbaba-dan beklerler. Bunlar hayırsız evlâtlardır.
Bizim, dullar ve emekliler köyünde, yüksek aşamalara kadar çıkmış, bu memlekete hizmet etmiş, subay emeklileri, devlet kapılarında yıllarca çalışmış memleketin ihtiyar, emekli evlâtları vardır. Onların dul kalmış kadınları vardır. Bunlar aldıkları aylıkla geçinmeğe çalışır ve daima:
Allah devlete, millete zeval vermesin, derler.
Kerime Hanım'la Kenan Bey de biri emekli, biri çapından düşmüş ev kadını iki yaşlı insandır. Bunların bu köyde, babadan kalma bir yalıları vardır. Zar zor vergilerini verirler, bazen şöyle bir vapur gezintisi yapmağa kalkarken, yalılarının önünden geçerken içleri sızlar.
O bir zamanın zengin yatağı olan yalı, saçakları sarkmış, olukları dökülmüş, camlarının bir kısmı uçmuş, çerçeveye çuval gerilmiştir.
Yalının çamları, süs ağaçları, kimbilir kimler tarafından kesilip yakılmıştı. Yalının arka tarafındaki renkli camlarla süslü, giriş kapısının önündeki mermer basamakların aralıklarından incir ağaçları çıkmıştır.
Mayıs ayında, üç aylığını aldı zaman Kenan Bey:
Hanım, dedi. Sana bir şey söyleyeceğim ama hemen lafımı ağzıma tıkama.
Kerime Hanım:
Ayol, ne zaman lafını ağzına tıkadım? dedi. Sesim yok, soluğum yok. Sen zaten para alınca böyle kırıcı olursun.

0 yorum:

Copyright 2009 e-okul. Hakkı varsa saklıdır.

Üste GİT