e-okul

9 Mayıs 2009 Cumartesi

İnşallah Sivasspor Şampiyon Olur!

Herkesin dileği...
— Biz bu yalıda evlenmedik mi?
— Haa, evet. Babam Hulusi Efendi nikâh memurlarını yalıya getirtmişti. Aşağıda, rıhtıma bakan büyük misafir odasında nikâh kıyılmıştı.
— İyi hatırladın bey. Ne günlerdi o günler, değil mi?
— Evet, ikimiz de gençtik.
— Gelinliğimi hatırlıyor musun?
— Gelinliğini mi? Herhalde telin, duvağın vardı.
— Vardı elbette. Ya elbise?
— Kerime, biz erkekler giyim kuşama pek dikkat etmeyiz. Yalnız annemin taktığı salkım küpeleri hatırlıyorum. Sana yüzgörümlüğünü takarken küpeler pırıl pırıl parlıyordu. Ne oldu o küpeler?
— Satmadık mı?
— Öyle ya. Zaten satmadığımız bir kendimiz kaldı.
Yorulmuşlardı. Yola alışık değillerdi. Şimdi tekrar o yolları tepecek, iskelede vapur bekleyecek, köprüye çıkınca La leli'ye kadar bir otobüs yolcuğu yapacaklardı.
Hava güneşli ve ferahlatıcıydı. Kerime Hanım:
— Bey, dedi. Kalalım bu akşam?
— Nerede, burada mı?
— Öyle ya. Götürmediğimiz bir iki şilte var. Yükün içinde. Hava güzel. Sen şöyle çarşıya doğru bir uzan. Yiyecek bir şeyler bulursun. Ama pek geç gelme.
— Neden?
— Neden olacak, korkarım ben.
Köye ekmek getiren bir bakkal varmış. Eski fırın kapanmış. Kenan Bey kendi köyünün yabancısı ve acemisi olarak zar zor bir ekmek bulmuştu. Kerime Hanım bir gün evvelden tepsi böreği yapmış, bir de gerdan sövüşü ile iki yumurta haşlamıştı.
Öğle yemeğini, insanın altında gıcırdayan ve binaya yaslandığı için duran tahta sırada yediler.
Yolun karşısında bir hayrat çeşme vardı. Suyunun şifalı olduğunu söylenirdi. Kenan Bey oradan da bir testi su aldı.
Yalının mutfağı insanı ürkütecek kadar büyük, ocağı ga yet geniş ve karanlıktı. Kimbilir ne zamandan kalma sön müş ateş korları ve uçları yanmış odun parçaları vardı.
Yere gömülü küpler, götürülmesine gerek görülmeyen kazan ve maltızlar insana hep eskileri hatırlatıyordu. Bir de kuzine dedikleri geniş, demir bir soba vardı.
En son hangi tarihte gelip yokladıklarını hatırlamıyorlardı. O geceyi orada geçirdiler. Ayaklı lambaların içinde gaz kalmamıştı. Işık için zahmet çekmediler. Yalıdan hemen hemen hiçbir şey eksilmemişti. Kenan Bey:
— Buranın halkı namuslu insanlardır, dedi. Bir emanet bıraksan hepsi göz kulak olur. Bu lambalar şimdi antika. Bak alıp yürütmemişler. Yukarı kattaki taban halısı bile duruyor. Şimdi onlar çok kıymetli.
Ertesi sabah birbirlerine testiden su dökerek ellerini yüzlerini yıkadılar. Kalan böreklerden birer parça yediler. Kerime Hanım:
— Bey, dedi. Laleli'de oturuyoruz ama oturduğumuz yer mezar gibi. Bak burası aydınlık, o kadar rutubet de yok. Diyeceğim şu ki, dünyanın parasını verdiğimiz o yer odalarını bıraksak da buraya taşınsak. Onbeş bin lira aylık veriyoruz. Ay dediğin şıp şıp geliyor. Aylığının hemen hemen yarısı bu kiraya gidiyor. Kira elimizde kalsa.
Kenan Bey'in de eski yaşantısı gözlerinin önüne gelmiş ve yalıya taşınmakta bir fayda ummuş olmalı ki, kısa bir konuşmadan sonra oy birliği ile karara varmışlardı.
Yalıda eşya olarak onları idare edecek bir çok kalıntı vardı. Aşağı salonda çini soba bile kurulu duruyordu. Bahçeden kayıkhaneye inilen merdiven başında karanlık bodrumda bir köşede yığılı odun kömürü bile gördüler.
Karı koca Laleli'ye dönüp zaten pek az olan eşyayı bir kamyona yüklediler, kendileri de bindiler ve Boğaz Köprü-sü'nden geçip eski köylerine geldiler. Taşınma biraz pahalıya oturmuştu ama bir iki ayda bunu karşılayacaklarını düşündüler.

0 yorum:

Copyright 2009 e-okul. Hakkı varsa saklıdır.

Üste GİT